Ne Aramıştınız?

31 Temmuz 2013 Çarşamba

Kahve Ve Sanat ...


Bu kadar mükemmel bir sunumu olan bir fincan kahveye kim hayır diyebilir ki ? Şimdi kahve ne alaka diyebilirsiniz fakat yazının sonunda çok şey öğrenmiş olacaksınız ...
Herşeyi basitleştirdiğimiz , pratikleştirdiğimiz gibi kahve kültürünü de yok ettik. Osmanlı'da kahvenin çok özel bir yeri vardır. Kahve adeta bir tören edasında odaya getirilir ve konuklara ikram edilirdi.  Kızlardan biri sırmalı, inci ya da elmas ile süslü kadife, atlas mangal örtüsünü, ikinci kahve tepsisiyle fincan ve zarfları taşırdı. Üçüncü kız içinde kor halinde ateş bulunan stile (mangal) oturtulmuş kahve ibriğini getirir, dördüncüsü fincanları doldurup zarflara yerleştirerek konuklara birer birer ikram ederdi. Ne kadar güzel bir sunumu ve içimi olacağını sanırım aklınızda canlandırmışsınızdır.
Hal böyle olunca zaten gösterişi seven Osmanlı Saray ve çevresi işi daha da ileri boyutlara götürerek bizi bu yazıyı yazmaya mecbur bırakan dillere destan kahve zarflarını ürettirmişlerdir.

Zarf kelime olarak sarmalayan,koruyup taşıyan demektir. Bizim anlattığımız zarf ise kulpsuz kahve fincanının içine yerleştirlidiği gümüş ,altın ,elmaslar,yakutlar ve aklınıza gelebilecek daha birçok değerli malzemenin kullanılarak üretildiği  kahve zarflarıdır.

30 Temmuz 2013 Salı

Zümrütlü Hançer


 Osmanlı döneminde yaşayan mücevher ustalarının ne kadar maharetli olduğunu ispatlayan çok önemli bir eserdir Zümrütlü Hançer. Şu zamanda bile bu hançeri yapacak usta sayısı bir elin parmaklarını geçmez. Bunun sebebi de maalesef günümüzdeki kocaman kuyumcu firmalarıdır. Tek bildikleri sürüm ürünler çıkartıp satmak olduğu için sanatkar insanları piyasadan silmiş ve yok etmişlerdir. İnsanlar aldıkları ürünlerde sanattan çok markaya önem verdiği için de bu sanat düşmanlarının suç ortağı olmuştur. 

Kaşıkçı Elması

Aslında herkesin adını bildiği fakat suretini çoğu kişinin bilmediği bir tarihi varlığımızdır Kaşıkçı Elması. Efsane taşlar bölümümüze bu taşı eklemedim çünkü ayrı bir yazıda çok daha ayrıntılı olarak yazmak istedik.Kaşıkçı Elması dünyada paha biçilemeyen en değerli 22 taşın içerisindedir. 86 CT ağırlığında ve 49 adet pırlanta ile bezenmiştir. 
Kendi halkımız  tarihine bu kadar ilgisiz iken ülkemize gelen turistler bu mücevheri görmeden ülkelerine dönmezler. Bu tarihe ilgisiz cümlesi hoşunuza gitmeyebilir fakat maalesef Uşak'da bulunan Karun Hazineleri'ni de ülkemizden çaldırıp 1985 senesinde New York'ta şans eseri sergilenirken görünce aklımıza gelip geri istemişizdir. Sonra geri alıp Uşak Arkeoloji Müzesi'ne sığmadığı için bahçesine istifleyip birde bu şekilde çaldırmışızdır. Neyse bu can acıtan konu çok uzun başka bir yazıda daha detaylı olarak anlatırız.

29 Temmuz 2013 Pazartesi

Turkuaz (Turquoise)


Dünyanın neresinde olursa olsun eski kültürlerin birçoğu bu taşın iyi şans getirdiğine inanmıştır. M.Ö. 3000 yılından kalma bir mısır lahitinin turkuazdan yapılmış olması, Pers hükümdarlarının turkuazdan oluşan mücevherler takmaları bunun kanıtıdır. Ayrıca renk değiştiren turkuazın bir " tehlike "ye delalet olduğuna inanılmıştır. Gerçekten ışığa göre turkuaz renk değiştirir.

Lapis Lazuli


Lapis bize göre  gerçektende kendine has bir yapısı olan ,ürettiğimiz takılarda çok büyük bir zevkle kullandığımız taştır.Opak kayalar sınıfından olan lapis lazulinin bileşenleri diopsit ve lazurittir. Milyonlarca sene evvel kireç taşının başkalışım geçirip mermeri oluşturmasıyla meydana gelmiştir. Mavi rengini lazuritin içerisindeki sülfürden, altın rengi lekelerini ise demirden alır. Serlik derecesi Mohs cetvelinde 6.0′a denk düşer. Yarı sert değerli taşlar arasındadır.


Latince taş (lapis) ve arapça mavi (lazuli) kelimelerinden oluşan lapis lazulinin eşşiz mavisini insanoğlu ancak 1834 yılında sentetik olarak üretebilmiştir. ‘Ultramarin’ olarak adlandırılan bu rengin üretiminde lapis lazuli cevheri kullanılması bu boyama türünü oldukça özel ve pahalı kılar. Günümüzde çeşitli tarihi tablo ve ikonaların restorasyonlarında bu yönteme başvurulmaktadır.

Topaz

2000 yıldır insanoğlu tarafından bilinen ve tarihte kutsal şehir Kudüs’ün on iki kapısını süsleyen topazın eski kültürler için koruyucu gücü olduğuna inanılmıştır. Eski Romalılar ise bu taşı Jüpiter’e adamış ve ondan barış ve huzur beklemişlerdir.
Aliminyum silkat florürün sarı, sarı – yeşil, kahverengi, mavi, kırmızı ve pembe renklerinin ismidir; topaz. Sertlik derecesi 8'dir.

Turmalin (Tourmaline)


Mistisizmde turmalin denge ve uyumun simgesi olarak kullanılır. İnanışa göre manevi huzur ve kişinin kendisiyle olan barışını sağlar ve sinir sistemini düzenler.Sri Lanka yerlilerinin ‘Tura mali’ (rengarenk taş) olarak adlandırdığı bu değerli taş doğada tek bir renk veya birkaç rengin oluşturduğu karışım halinde bulunabilir.Turmalin doğada her renkte bulunan taşlardan birisidir. Eski bir Mısır inanışına göre; dünyanın derinliklerinden yeryüzüne çıkarken bir gökkuşağından geçmiştir turmalin ve bu sebeple gökkuşağının tüm renkleri bu taşa hapsolmuştur. Günümüzde "Gökkuşağı Taşı" olarak adlandırılmasının sebebi de bu inanıştır.

Tanzanit (Tanzanite)


Tanzanit aslında çok ilginç bir hikayesi olan ve aynı zamanda çok da değerli bir taştır. Yeryüzünde sadece Tanzanya’da çıkarıldığı için bu ismi almıştır. Mavi rengini çevreleyen, yalnızca parladığınıda ortaya çıkan pembe ışğı bu taşı özel kılar. İnsanoğlunun farkına varması henüz çok yeni bir tarihte olmuştur. Afrika’nın en yüksek noktası olan Kilimanjaro Dağı’yla beraber oluşum sürecini tamamlamış ancak 1967′ye kadar insanlığın bu taştan haberi olmamıştır. Masai kabilesinden bir çobanın Klimanjaro’nun eteklerinde bu mavi kristali bulmasıyla gün ışığına çıkmıştır.

Peridot


Bir diğer adı da "akşam zümrütü " olan peridot  doğada tek renk bulunan nadir taşlardan biridir. Zengin yeşil rengini içerisinde bulunan demir ve magnezyuma borçludur.Peridotun geçmişi M.Ö. 2000 yıllarında Kızıl Deniz’deki volkanik bir adada başlar. Mısırlılar bu adadaki yeşil taşları farkeder ve yüzyıllarca bu kaynaktan peridot elde ederler. 1900lerin hemen başında keşfedilen bu volkanik ada Mısır kültürünün bu taşa verdiği önemi gün ışığına çıkarmıştır. Daha sonrasında Romalılar bu taşla ilgilenmiş ve yapay ışıkta bile aynı derin yeşil tonu verdiğini farketmiş böylece taşa " akşam zümrütü " adını vermişlerdir. Bunu takiben Avrupa medeniyetleri önemli mimari eserleini bu taşla süslemiştir (Köln Katedrali, York Katedrali). Peridot Avrupa’nın altın çağında barok mimarisinin vazgeçilmez bir parçası haline gelmesine rağmen 19. yüzyılda geri plana atılmıştır.

Akuamarin (Aquamarine)


İnsana denizi anımsatan rengiyle huzur veren bir taştır Akuamarine.Açık mavinin hissettirdiği sempati, güven, harmoni ve arkadaşlık duygusu, koyu mavinin gizem ve derinlik duygusu bu taşı tarih boyunca önemli kılmıştır. Su rengiyle olan benzeşimi eski kültürlerde yaşam ve can verme kuvveti olarak algılanmıştır. İsmini Romalılardan alan bu taş ‘aqua’ (su) ve ‘mare’ (deniz) kelimelerinden türemiştir.Akuamarinzümrüt gibi beril ailesinden bir taştır. Sertlik derecesi Mohs derecesinde 8.0′a denk düşer.

Opal



Aborjinlere göre yaratıcı dünyaya bir gökkuşağı ile inmiş ve bastığı yerlerdeki taşlar gökkuşağı gibi renklenip hayat kazanmışlardır.Doğanın ışıkla buluşmasının kanıtıdır opal. Gökkuşağının tüm renklerini bünyesinde saklar bu "çöl" taşı.Opaldeki renkler aslında yabancı elementler sayesinde ortaya çıkar. Bu sebeple opalin renk yelpazesi sınırsızdır. Siyah opalbeyaz opalsütsüveya kristal opalateş opali bu çeşitliliğe örnektir.

Opal ismi eski Yunandan "opallius" (renk değiştiren) kelimesinden gelir. Romalılarda bu taşa "opalus" demekteydi.

Garnet


Bir diğer adı ise Süleyman taşı olan Garnet hakkında en çok yanlış bilgi olan taşlardan birisidir. Görünümü ve rengi dolayısıyla maalesef işgüzar insanlar tarafından yakut diye satıldığına da birçok defa şahit olmuşuzdurBinlerce yıldır insanlığın farkında olduğu garnet hakkındaki ilk kaynaklar Nuh’a kadar uzanır. Rivayete göre tufan sırasında geceleri geminin yönünü garnetten yapılma bir fener göstermiştir. Ayrıca Helenistik dönem ve Roma döneminden kalma garnet mücevherler bulunmuştur.

Sitrin (Citrine)


Quartz familyasının  en meşhur  üyelerinden birisidir Sitrin.  Renk yelpazesi limon sarısından kırmızımsı kahveye kadardır. Diğer birçok quartz kristali gibi sertlik derecesi Mohs cetvelinde 7.0′a denk gelir.Değerli taşlara sarı rengi veren silikon dioksittir. Bu bileşiğe sahip taşlar beyaz ışığın tüm renklerini soğurup sarıyı yansıtırlar.Yeryüzündeki değerli taşlar arasında sarı renge sahip olanlar daha ender bulunurlar. Safirtopaz ve elmas da sarı renge sahip olsa da, sitrin kadar sarı tonlarının çeşitliliğini bünyelerinde barındırmazlar.

Ametist (Amethyst)



Ametist tarihte her zaman koruyucu olarak bilinen bir taş olmuştur. Hz. Musa ‘Tanrının Ruhu’ olarak, adlandırdığı bu taşı yanından ayırmamış ünlü Rus hükümdarı Büyük Katerina bu taş için Urallara binlerce madenci göndermiş, eski Yunanlılar ‘amethystos’ olarak adlandırdıkları bu taşı kendilerini koruması için evlerinde tutmuşlardır.Diğer birçok kültür de bu taşa anlamlar yüklemiştir; öldükten sonra mezarlardaki bedenleri kötü ruhlara karşı koruması için, savaşta ve avda iyi şanş getirmesi için, şeytani ruhları kovmak için kullanmışlardır. Eski bir yunan düşünür Hieronymus’un rivayetine göre kartallar yuvalarına yavrularını yılanlardan korumak için bir parça ametist bırakırlardı.

27 Temmuz 2013 Cumartesi

Safir (Sapphire)


Doğada her renkte bulunabilen safirin ana rengi  mavidir. Mavi safir günümüzde insanların yarıya yakının tercih ettiği safir rengidir. Güven ve sadakatın sembolü olan mavi safir birçok kültürde evlilik yüzüklerinde kullanılmaktadır. Renk, ışık geçirgenliği, sağlamlık değerli taşlar için kalitenin belirlendiği kriterlerdir. Korondum mineral ailesine mensup olansafir Mohs sertlik derecesine göre 9.0 ile en sert ikinci (yakutla beraber) taştır. Fakat safiri asıl değerli yapan renk yelpazesidir. Diğer değerli taşlara nazaran tek bir renkle anılamayan safir; mavi, kırmızı, sarı, pembe, yeşil ve bu renklerin karışımlarından elde edilen her renkte bulunabilir.

Zümrüt (Emerald)


 Doğanın insanoğluna verdiği en değerli hediyelerden birisi de zümrüttür.
Yeşil baharın ve hayatın rengidir. Ayrıca güzellik ve daimi aşkların rengi olarak da algılanmıştır. Eski Roma’da yeşil aşk ve güzelliğin tanrıçası Venüs’ün rengidir. Bu rengi kutsallaştıran bir kültür de islam inanışıdır. Birçok islam devleti bayraklarında bu rengi kullanmıştır. Zümrütteki yeşilin özelliği ise; doğada bulunan bütün yeşil tonlarını içermesidir. Işığa bağlı olarak en açık yeşilden en koyu olanına kadar tüm yeşil yelpazesine sahip tek taştır.

Yakut Taşı (Ruby)



Mücevher ve Takı üretiminde en çok tercih edilen taşlardan biri şüphesiz yakuttur. Yakut bünyesinde krom ve demir bulunduran bir taştır. Bu iki element sayesinde doğada kırmızının farklı farklı tonlarında bulunabilmektedir.

İnci


İnci tarihte bayanların asla vazgeçemediği bir diğer takı malzemesidir. Bu yazımızda incinin oluşumu , çeşitleri, bakımı ve tarihe geçen inciler üzerine bilgiler vereceğiz.


İnci Nasıl oluşur 

26 Temmuz 2013 Cuma

Efsane Taşlar 5



             American Golden Topaz  (22,892.50 CT )

Evet yanlış okumadınız tam 22,892,50 ct . Dünyanın en büyük golden topazı Brezilya'da keşfedildi ve şu anda Smithsonian müzesinde sergilenmekte .Tabii ki müze tahmin etmesi çok zor olmadığı gibi Amerika'da. Bu tarz taşların bulunduğu müzeler her zaman ya Amerika yada İngiltere'de olur zaten.




Golden Jubilee (Altın Yıl Dönüm) (545,67 CT )

Efsane Taşlar 4



     The Koh-I-Noor ya da ‘Dağların Işığı’  (105  CT )

İzlemeye doyulamayacak nadide taşlardan bir tanesi daha 105 karat olan bu değerli elmas, tarihin keşfedilen en eski taşlarından biridir. Pakistan'dan Hindistan'a pek çok hükümdar arasında el değiştirmiş ve son olarak Birleşik Krallık'ta kalmıştır. Şu an Londra Kulesi'nde sergilenmektedir.


Efsane Taşlar 3


De Beers Centenary   (273,85  CT )


İnsanın bakmaya doyamayacağı bir elmas olan De Beers Centenary, Amerika Gemoloji Enstitüsü tarafından D sınıfı olarak derecelendirilmiş bir elmas. Bu renksiz, içi ve dışı kusursuz bir elmasın alabileceği en yüksek derece. 273.85 karatlık Centenary, De Beers’in Premier Madeni tarafından üretilen en büyük 3. Elmas.
Fiyatı 100 milyon $



 Allnatt    ( 101.29 CT )

Efsane Taşlar 2




STAR OF AFRICA  (  530,20 CT )

Cullian I ismiyle de bilinen ve 530.20 karat olan bu değerli taş, armut şeklinde kesilmiştir ve dünyanın en büyük ikinci elmasıdır. Bu muhteşem taş, Londra kulesinde diğer kraliyet mücehverleri yanında sergilenmektedir. 3106 CT olarak madenden çıkarılan Cullian, daha sonra 9 parçaya bölündü. Cullian I, II, III gibi isimlerle adlandırılan elmaslar Güney Afrika başta olmak üzere, dünyanın çeşitli ülkelerinde sergileniyor. Fiyat ise 400 milyon $

HEART OF ETERNITY  (27,64 CT )

Efsane Taşlar 1


MOĞOL ZÜMRÜTÜ  (217,80 CT)

Belki bu listeyi başka birisi hazırlasa ilk sıralara elmas ,pırlanta gibi 
favorilerle başlardı fakat zümrüt bize göre değerli taşlar listesinde bir 
numaradır. Çok güzel bir pırlantanın aynısı her zaman vardır .Sizden başka birçok kişide olabilir fakat zümrüt tektir hiçbir zaman aynısını bulamazsınız. Tabii büyük olan taşlardan bahsediyoruz. Bilinen en değerli zümrütlerden biri 1965’te bulunan 217.80 karat ağırlığında ve 10 cm uzunluğunda olan Moğol Zümrütü’dür. 2001 yılında ismi açıklanmayan bir alıcıya 2,2 milyon dolara satılmıştır. Osmanlı padişahlarının da en çok tercih ettiği değerli taşlardan biri zümrüttür.

Tablet şeklinde bilinen en büyük zümrüttür. 17. yüzyılda Hindistanda yaşayan bir rahibe ait olan bu taşın bir yüzünde çiçek motifleri diğer 
yüzünde ise dini figürler bulunmaktadır.

25 Temmuz 2013 Perşembe

Takıların Tarihi 4



   Helen uygarlığı olarak adlandırılan Kara Yunanistan, Ege adaları ve Batı Anadolu’daki İon kent devletlerinde, takıyı kadınlar takmışlardır. Erkekler ise sadece yüzük ve belki de giysilerini birbirine tutturmada fibula ve iğneleri kullanmışlardı. Buna karşın Doğu dünyasının erkekleri kadınlarınki kadar süslü olmasa bile bilezik, boyun bandı ve küpe takarlardı. Soyluluk alameti olan diadem ise naturalist anlayışıyla işlenmiş, ince varaklarda defne, meşe, zeytin ya da mersin yaprakları ile aralarındaki çiçeklerden oluşur.


Takıların Tarihi 3



      Sart Çayı'nın getirdiği altınları işleyerek, sanat ve bilimde zengin  bir uygarlık yaratan Lidyalılar ilk kez elektrondan para basmışlardır. Lidyalıların Manisa yakınlarındaki başkentleri Sardes’te Paktolos çayından topladıkları altını işledikleri atölyeleri ile satış dükkânlarının kalıntıları burada sürdürülen arkeolojik kazılarla gün ışığına çıkartılmıştır. Eski Çağ’da Paktolos çayı gibi altın taşıyan ırmakların sığ kıyılarına koyun postları gerilip ırmağın getirdiği altın zerreciklerinin bunların üzerinde toplanması sağlanmıştır. Elde edilen altın, gümüşle karışıktır. Elektron adı verilen altın-gümüş karışımı ilk kez Sardes’te rafine edilerek saf altın elde edilmiştir. 

Takıların Tarihi 2



       


        Sümer kültürüne ait Ur Kral mezarlarından çıkartılan zengin takılarda uygulanmış olan filigre, granülasyon ve kabartma gibi bazı önemli kuyumculuk tekniklerinin en eski örneklerinin yanı sıra bazı takı formları da ticari iletişim ve göçler yolu ile Anadolu’ya ulaşmıştır. İlk Tunç Çağı’nda Anadolu’daki çok zengin takı varlığı, Troya ve Alacahöyük Kral Mezarları’nda yapılan kazılarda bulunan örneklerle bilinmektedir.  Ele geçen takılar dönemin zevkini ve gelişmiş bir kuyumculuğu yansıtır. 
       Alacahöyük kazılarında ele geçen, döküm tekniği ile yapılmış boğa, geyik figürleri ile güneş kurslarında (standart) da aynı inceliği bulmak mümkündür. Bu dönemde tarihlenen takılar altın, gümüş ve elektrondan yapılmıştır. Zincir, bilezik, başları değerli taşlarla süslü iğneler, saç tokaları ile taçlarda; kabartma, kalıba basma, delik işi, tel örme, burma ve som döküm teknikleri kullanılmıştır.

Takıların Tarihi 1


        İnsanoğlunun takıyla tanışması en son bilgilere göre tam 100.000 yıl önce olmuştur. Deniz kabuklularını delerek değişik takılar ve kolyeler yapmışlardır.  Bilim adamları 2004 yılında Güney Afrika’daki bir mağarada o zamanlar dünyanın en eskileri olarak kabul edilen takı kalıntıları buldular. 75.000 yıllık geçmişi bulunan takılar, yine delik yumuşakça kabuklarıydı. Afrika’daki Mezolitik döneme ait olan kabukların, kolye olarak kullanıldığı tahmin ediliyordu. Aynı ekip müzedeki koleksiyonu yeniden incelerken, son olarak açıklanan kabukları buldu. Bunlar 1930 ve 1940’lı yıllarda İsrail ve Cezayir’de yapılan kazılardan çıkarılmıştı. İsrail ve Cezayir’deki buluntu yerleri Akdeniz’den uzakta bulundukları için araştırmacılar, insanların, yumuşakça kabuklarını, takı yapmak için bölgeye getirdiklerini tahmin ediyorlar.