Helen uygarlığı olarak adlandırılan Kara Yunanistan, Ege adaları ve Batı Anadolu’daki İon kent devletlerinde, takıyı kadınlar takmışlardır. Erkekler ise sadece yüzük ve belki de giysilerini birbirine tutturmada fibula ve iğneleri kullanmışlardı. Buna karşın Doğu dünyasının erkekleri kadınlarınki kadar süslü olmasa bile bilezik, boyun bandı ve küpe takarlardı. Soyluluk alameti olan diadem ise naturalist anlayışıyla işlenmiş, ince varaklarda defne, meşe, zeytin ya da mersin yaprakları ile aralarındaki çiçeklerden oluşur.
Bilezik, göğüs süsü, kolye ve gerdanlıklarda da çok çeşitli zincir örgüler, Herakles düğümü, Dionysos tasviri, hayvan başları, tohumlar ve palmet de kullanılmıştır. Yılan şeklindeki bilezik ve yüzükler de Helenistik dönemin yeni takı biçimleridir. Mühür yüzüklerin taş kısmında özellikle renkli taş veya cam kullanılmıştır. Yüzük taşları üzerinde mitolojik figürler, insan büstleri ve hayvan figürleri işlenmiştir. Helenistik dönemin takılardaki ortak özelliği iri ve gösterişli formların, ince ve özenli figür ve ayrıntılarla doldurulmuş olmasındandır.
Altının bol bulunması ve doğudan alınan gösterişli takı formları ve Arkaik dönemden itibaren geliştirilmiş olan Yunan kuyumculuğunun ince ve özenli işçilik anlayışı bu dönem takılardan bir araya gelerek böyle bir üslubu oluşturmuşlardır. Helenistlik dönemin sonunda, ekonominin bozulmasından sonra takılarda renkli taşların kullanımının arttığı altın kullanımının ise azaldığı gözlenir. Anadolu’da M.Ö.2.yy itibaren önce Bergama Krallığı’nın vasiyetle Roma’ya bırakılması ile başlayan yeni süreç uzun ve farklı bir anlayışın da başlangıcı olmuştur.
Anadolu’da Roma Hâkimiyeti: Bu dönemde en önemli kuyumculuk atölyeleri Roma’da bulunmaktadır. Buradaki atölyelerde çalışan ustaların çoğu Doğu kökenli olduğu için Roma dönemi takılarında, doğulu karakter olduğundun söz edilir. Buraya giden ustalar arasında Antakya ve İskenderiye gibi eyalet merkezlerinde yetişmiş olanlar da vardı.
Bu dönem takılarında, Helenistik Dönem’de olduğu gibi genel bir üslup birliği bulunur. Dönemin modası olan örnekler yaygın olarak her yerde benzer biçimde karşımıza çıkmaktadır. Özellikle bu birlik, M.S 1.yy’dan itibaren daha çok belirginleşmektedir. Roma takılarında değerli ve yarı değerli taşkullanımı artmıştır. İthal renkli taşların çok pahalıya mal olması ve yoğun talep nedeniyle bunların camdan kopyaları yapılarak takılar üzerinde kullanılmıştır. Plinius ”hiçbir sahtekârlıktan, değerli taşların taklidinden kazanılan para kadar para kazanılmayacağını” belirtir.
Roma uygarlığında takının topluma yayılmasındaki en önemli etken cam, bronz ve demir gibi malzemelerin kuyumculuğun hizmetine girmiş olmasıdır. Ayrıca bronz ve gümüş üzerine altın yaldız kaplama tekniği, daha ucuz metallerin altın gibi değerli metal görünümüne dönüştürdüğü için geliştirilerek takılar üzerine uygulanmıştır.
İmparatorluk darphanelerinde basılan sikke(para) ve madalyonlarda takılarda kullanılmaya başlanmıştır. Doğudan ve Mısırdan gelen opus interrasile (ajurdelik işi), niello, filiğre ve emay gibi yeni süsleme tekniklerinin Roma takılarında kullanıldığı görülür.
Romalı kadınların en düşkün oldukları takılar arasında küpeler gelmektedir. Çeşitli metallerden yapılmış halka küpelere çoğu zaman cam, metal ve yarı değerli taştan yontulmuş bir boncuk, inci ya da uzun bir sarkaç asılmaktadır. Bazen de bu halkaya bombeli bir disk monte edilmektedir.Hem bombeli bir disk, hem de çok sayıda sarkaca sahip örneklerde mevcuttur. Disk ve sarkaç kısmına renkli taşların monte edildiği veya geçirildiği küpelerde bulunur. Roma döneminde levhadan kesilmiş hilal şeklinde küpelerde vardır. Hilal üzerinde genellikle opus interrasile tekniğinde bezemeler mevcuttur. Halka ve “S” biçimli kanca üzerine monte edilmiş opus interrasile ve kabartma teknikleri ile süslü plakanın orta kısmında renkli taş boncuk ve altında boncuklu sarkacı olan küpeler de özellikle M.S 2. yüzyıldan itibaren yaygındır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder