Sümer kültürüne ait Ur Kral mezarlarından çıkartılan zengin takılarda uygulanmış olan filigre, granülasyon ve kabartma gibi bazı önemli kuyumculuk tekniklerinin en eski örneklerinin yanı sıra bazı takı formları da ticari iletişim ve göçler yolu ile Anadolu’ya ulaşmıştır. İlk Tunç Çağı’nda Anadolu’daki çok zengin takı varlığı, Troya ve Alacahöyük Kral Mezarları’nda yapılan kazılarda bulunan örneklerle bilinmektedir. Ele geçen takılar dönemin zevkini ve gelişmiş bir kuyumculuğu yansıtır.
Alacahöyük kazılarında ele geçen, döküm tekniği ile yapılmış boğa, geyik figürleri ile güneş kurslarında (standart) da aynı inceliği bulmak mümkündür. Bu dönemde tarihlenen takılar altın, gümüş ve elektrondan yapılmıştır. Zincir, bilezik, başları değerli taşlarla süslü iğneler, saç tokaları ile taçlarda; kabartma, kalıba basma, delik işi, tel örme, burma ve som döküm teknikleri kullanılmıştır.
Bu dönemden itibaren Anadolu ve Trakya’nın değişik yerlerinde yapılan arkeolojik kazılarda yerel beylere ve soylulara ait mezarlarda, ince altın levhadan çiçek ve yaprak şeklinde yapılmış, genellikle baskı tekniğiyle bezenmiş diademler ile göz çukurları ve ağız üzerine konmuş oval altın plakalar bulunmuştur.
Koloni Çağı sonrası Orta Anadolu’da güçlü bir devlet kuran Hititlerden günümüze, altın, bronzdan muska (amulet) olarak kullanıldığı arka yüzlerindeki halkalara dayanılarak söylenen tanrı ve hayvan heykelcikleri
ulaşmıştır. Bu maden heykelciklerin, büyük boy tanrı heykellerinin birer kopyası oldukları,
düşünülür.



Urartularda yaygın olan takılardan bir grubu bronz fibulalar oluşturur. Çoğu yurt dışına kaçırılmış altın ve gümüşten olanları da vardır. Urartular fibula şekillerini M.Ö.8.yy sonunda Friglerden almışlardır. Özellikle mezarlarda ele geçen ve aynı zamanda kötü ruhları kovduğuna da inanılan bu çengelli iğneleri, tiplerine ve şekillerine göre tarihlendirmek mümkündür.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder